ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ - Taşlıcalı Yahya Bey
I
Meded meded bu cihânûn yıkıldı
bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ
Han’ı
İmdat! Eyvahlar olsun! Bu cihanın
bir yanı yıkıldı;
[zira] ölüm eşkıyaları Şehzade
Mustafa’yı yok ettiler.
Tulundı mihr-i cemâli, bozuldı
dîvânı
Vebâle koydılar âl ile Âl-i
Osmânı.
Yüzünün güneşi battı, divanı
dağıldı.
Osmanlı sultanını hile ile günaha
soktular.
Geçerler idi geçende o merd-i
meydânı
Felek o cânibe döndürdi şâh-ı
devrânı.
O savaş meydanlarının yiğidini
adı geçtikçe çekiştirirlerdi.
Felek zamanın padişahını o [iftiracılardan]
yana döndürdü.
Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı
hicrânı.
Yalancının kuru iftirası ve gizli
kini
gözyaşımızı akıttı, ayrılık
ateşini yaktı.
Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı
Boguldı seyl-i belâya, tagıldı
erkânı.
O cani gibi cinayet işlemedi;
[fakat kendi] canı, bela selinde
boğuldu, erkânı dağıldı.
N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı
gözüm
Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı
gözüm.
Keşke gözüm bu olup biteni
görmeseydi
Yazıklar olsun! Gözüm bu
muameleyi ona layık görmedi.
II
Tonandı aglar ile nûrdan menâre
dönüp
Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre
dönüp
Nurdan bir minare gibi ak
giysilerle donandı;
Gönlü şevk ile gündüz gibi
[aydınlık]idi.
Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp
Yürürdi kulları önince lâlezâre
dönüp.
Çiçek açmış bir ağaç gibi halka
göründü;
kulları bir gelincik tarlası gibi
önünde yürüyorlardı.
Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp
Otagı haymeleri karlu kûhsâre
dönüp.
Cihan Sultanı kızgınlığından
ateşe dönmüş hâlde duruyordu;
otağının çadırları karlı dağlara
benziyordu.
Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp
El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre
dönüp.
Bedenlerle süslenmiş beyaz bir
hisara benziyordu.
Yerinde duramayan güneş gibi el
öpmeye yürüdü.
Tutuldı gelmedi çünkim o mâhpâre
dönüp
Görenler agladılar ebr-i
nev-bahâre dönüp.
O ay parçası tutuldu; dönüp
gelmeyince
[bu durumu] görenler ilkbahar
bulutu gibi ağladılar.
Bir ejderhâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ
Dehânına düşen olur hemîşe
nâpeyda.
Bu dünya çadırı iki başlı bir
ejderhadır.
Onun ağzına düşen elbette
görünmez olur.
III
O bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı
bahr-i ulûm
Fenâya vardı telef itdi anı
tâli’-i şûm.
O olgun dolunay [gibi kemâle
ermiş şehzade], o ilimler denizinin aşinası yok olup gitti;
onu uğursuz talih telef etti.
Dögündi kaldı hemân dâg-ı
hasretiyle nücûm
Göyündi şâm-ı firâkında toldı yaş
ile Rûm.
Yıldızlar dövünüp tamamen
[şehzadenin] hasreti yarasıyla kaldı.
Anadolu, onun ayrılık akşamında
yandı, yaşla doldu.
Kara geyürdi Karamana gussa itdi
hücûm
O mâhı ince hayâl ile kıldılar
ma’dûm.
Gam Karaman’a hücum etti
kara[lar] giydirdi.
O ayı ustaca hilelerle yok
ettiler.
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı
semûm
Rızâ-yı Hak ne ise râzî oldı ol
merhûm
Zehirli yılan [gibi kement]
boynuna hale gibi dolandı;
o merhum [şehzade], Allah’ın
takdiri ne ise razı oldu.
Hatâsı gayr-i muayyen günâhı
nâmalûm
Zihî şehîd-i saîd ü zihî şeh-i
mazlûm
Şuçu belirsiz, günahı malum
değil.
Ne kutlu bir şehit ve ne büyük
zulme uğramış bir şah.
Yüz urdı hâke o meh aslına rücû
itdi
Seâdet ile hemân kurb-i Hazrete
gitti
O ay [gibi parlak şehzade] yüzünü
toprağa koydu, aslına döndü.
Mutlulukla çabucak Allah’ın
huzuruna gitti.
IV
Getürdi arkasını yire Zâl-i devr
ü zemân
Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi
ziyân.
Zamanın Zal’i [şehzadenin]
arkasını yere getirdi,
vücuduna Rüstem’in zulmü ile
zarar geldi.
Döküldi gözyaşı yılduzları
çoğaldı figân
Dem-i memâtı kıyâmet güninden
oldı nişân.
Gözyaşı yıldızları döküldü,
feryat çoğaldı;
onun ölüm saati kıyamet gününü
andırdı.
Girîv ü nâle vü zâr ile toldı
kevn ü mekân
Akar su gibi müdâm aglamakda pîr
ü cüvân
Kâinat feryat, figan ve inilti
ile doldu.
Genç, ihtiyar [herkes] akar su
gibi durmadan ağlamakta.
Vücûd iline akın saldı akdı eşk-i
revân
Eyâ serîr-i seâdetde pâdişâh-ı
cihân.
Ey saadet tahtında [oturup duran]
cihan padişahı!
Dökülen gözyaşları vücut ülkesine
akın salıp aktılar.
O cân-ı âdemiyân oldı hâk ile
yeksân
Diri kala ne revâdur fesâd iden
şeytân.
O insanların canı [gibi sevdiği
şehzade] toprak ile bir oldu.
Fitne çıkaran şeytanın diri
kalması reva mıdır?
Nesîm-i subh gibi yirde koma
âhumuzı
Hakâret eylediler nesl-i pâdişâhumuzı.
Padişahımızın soyunu tahkir
ettiler.
Âhımızı sabah rüzgârı gibi yerde
bırakma.
V
Bir iki egri fesâd ehli nitekim
şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri kıldı
katline tîr.
Kılıç gibi eğri birkaç fesatçı,
birkaç sahte mektubu [şehzadeyi]
öldürmeye ok gibi kullandılar.
Gelür ezelde mukadder olan kalîl
ü kesîr
Hezâr kayserün oldı leyâl-i ömri
kasîr
Ezelde az veya çok olarak takdir
edilen [her şey başa] gelir.
Binlerce kayserin ömür geceleri
kısa oldu.
Eceldür âdeme derbend-i teng ü
târ-ı asîr
Zarûrîdür bu iki ugrar ana cüvân
ile pîr.
Ölüm insan için dar ve karanlık
olan zorlu bir geçittir.
Genç ve ihtiyar [herkesin] ona
uğraması kaçınılmazdır.
Yirini zîr-i zemîn eyledi o
mihr-i münîr
Yirini gitdi cihândan nite ki
merd-i fakîr.
O parlak güneş yer altına
yerleşti.
Dünyadan fakir bir kimse gibi
yerinerek gitti.
Bu vâkıa olumaz halka kâbil-i
tabîr
Ki Erdişîr-i velâyetde ola âdet-i
şîr.
Bu rüyanın halka yorumlanması
mümkün olamaz.
Velayetin Erdişîr’inde arslan
âdeti bulursun.
Bunun gibi işi kim gördi kim
işitdi aceb
Ki oglına kıya bir server-i
Ömer-meşreb.
Acaba böyle bir işi kim görmüş,
kim işitmiştir?
Ömer tabiatlı bir hükümdar oğluna
kıysın.
VI
Ferîd-i âlem idi, âlim idi, alem
idi
Muhammed ümmetine mevti mevt-i
âlem idi.
Âlemde biricik idi, alim idi
[hatta] çok alim idi.
Onun ölümü Muhammet ümmetine
âlemin ölümü gibi oldu.
Ziyâde mâtem idi, haylî emr-i
muzam idi
Salâh ü zühdî kavî itikâdı muhkem
idi.
[Şehzadenin ölümü] büyük bir yas,
pek büyük bir hadiseydi.
Onun iyiliği, zühdü ve takvası
kuvvetli, inancı sağlamdı.
Meşâyih ile musâhib ricâle hemdem
idi
Kerâmetiyle kerîmü’l-hisâl âdem
idi.
Şeyhlerle sohbet eder, rical ile
bir arada olurdu.
Kerem ve ihsanıyla yüce
hasletlere sahip bir kimseydi.
Nücûm gibi cihândîde vü mükerrem
idi
Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam
idi.
Yıldızlar gibi dünya görmüş ve
hürmet edilen idi.
Vücudu ihtişamlı ve heybeti
azametliydi.
Tevâzu ile selâmında hôd müsellem
idi
Aceb o bedr-i temâmun ne âdeti
kem idi
Onun tevazu ile selam alıp verişi
de [herkesçe] bilinirdi.
Acaba o tam dolunay [gibi olgun
zat] ın ne huyu kusurluydu?
Hayflar oldı ana iftirâ ile gitdi
Huzûr-ı Hakk’a düâ vü senâ ile
gitdi
Ona çok yazık oldu, iftira ile
gitti.
Allah’ın huzuruna dua ve
övgülerle gitti.
VII
Sipihrün âyenesinde göründi rûy-i
fenâ
Kodı bu kesret-i dünyâyı kıldı
azm-i bekâ
Feleğin aynasında yokluğun yüzü
göründü;
[bunun üzerine şehzade] bu çokluk
alemini bırakarak sonsuzluk âlemine yöneldi.
Garîbler gibi gitdi o yollara
tenhâ
Çekildi âlem-i bâlâya hemçü
mürg-i Hümâ.
Kimsesizler gibi o yollara yalnız
başına gitti.
Hüma kuşu gibi yüce âleme
çekildi.
Hakîkaten sebeb-i rifat oldı
düşmen ana
Nasîbi olmasa tan mı bu cîfe-i
dünyâ.
Gerçekte düşman onun yücelmesini
sağladı.
Bu dünya leşi onun kısmeti olmasa
buna şaşılır mı?
Hayât-ı bâkîye irişdi rûhı ey Yahyâ
Şefîkı rûh-ı Muhammed refîkı
zât-ı Hüdâ.
Ey Yahya! [Şehzadenin] ruhu
sonsuz hayata kavuştu.
Şefkatçisi Muhammet’in ruhu,
yoldaşı ise Allah’ın zatı[dır].
Enîsi gâyib erenler, celîsi ehl-i
safâ
Ziyâde ide yaşum gibi rahmetin
Mevlâ.
Dostu gayb erenleri, oturup
kalktığı kimseler safa ehli[dir].
Allah rahmetini yaşım gibi çok
eylesin.
İlâhî cennet-i Firdevs ana durag
olsun
Nizâm-ı âlem olan pâdişâh sag
olsun.
Allah’ım! Firdevs cenneti ona
mesken olsun.
Âleme nizam veren padişah sağ
olsun.
Taşlıcalı Yahya Bey
( 1489 - 1582 )
Yorumlar
Yorum Gönder